2022 © Kıbrısemlakmerkezi.com
yakınlaştırmayı etkinleştirmek için tıklayın
aranıyor
Hiç sonuç bulamadık
haritayı aç
Görüntüle Yol haritası Uydu Hibrit Arazi Lokasyonum Tam ekran Önceki Sonraki
Gelişmiş Arama
Arama sonuçlarınız

Şehir Plancısı Layık Topcan Mesutoğlu’nun Girne Emirname değerlendirmesi

4 Eylül 2016

Şehir Plancısı Layık Topcan Mesutoğlu, hükümetin emirname değişiklikleri ile münferit bir yatırımcının çıkarlarının kolladığına işaret etti.



Şehir
Planlama Dairesi’nde, müdür muavinliğine kadar çeşitli kademelerde 36 yıl görev
yapan Şehir Plancısı Layık Topcan Mesutoğlu, herhangi bir yasanın, planın veya
emirnamenin bilime, akla ve hukuka uygun olarak uygulanabilmesi için öncelikle
zihniyet değişikliği gerektiğine dikkat çekti. Topcan Mesutoğlu, “İyi bir
idarenin elinde, yürürlükteki İmar Yasası ve hatta 1946’dan kalma Fasıl 96’yla
bile son derece iyi işler çıkarılabilir. Öte yandan kötü bir idarenin elinde,
en iyi planı bile çıkarsanız, doğru uygulanmazsa, sonuç yine iyi olmaz” dedi.
Girne’deki
emirname süreçlerini ve yaşananları Yenidüzen’e değerlendiren Topcan Mesutoğlu,
bugüne kadarki hükümetlerin “hukuku ve teknik insanları zorlayarak, belli zümre
ve kişileri destekleyici adımlar atmak yerine”, enerjisini, zamanını ve
kaynaklarını imar planlarının hazırlanması için kullanması gerektiğini söyledi.Layık Topcan
Mesutoğlu, mevcut koşullarda, tek başına İmar Planı’nın Girne’yi kurtaracağı
beklentisini çok iyimser bulduğunu ifade ederek, Girne’yle ilgili bugün yaşanan
katılım sürecini de yetersiz bulduğunu belirtti.Geçmişte
yaşananlardan ders alınıp aynı hataların tekrarlamaması gerektiğini vurgulayan
Topcan Mesutoğlu, “Herhangi bir yasanın, planın veya emirnamenin bilime, akla,
hukuka uygun olarak uygulanabilmesi için öncelikle zihniyet değişikliği
gerekir. İyi bir idarenin elinde, yürürlükteki İmar Yasası ve hatta 1946’dan
kalma Fasıl 96’yla bile son derece iyi işler çıkarılabilir. Öte yandan kötü bir
idarenin elinde, en iyi planı bile çıkarsanız, doğru uygulanmazsa, sonuç yine
iyi olmaz” dedi.Topcan
Mesutoğlu, yapılması gerekenin, Girne ve Mağusa-İskele bölgesinin, Ülkesel
Fizik Planı ile uyumlu imar planlarının ivedi ve paralel olarak hazırlanması
olduğunu kaydederek, 17 makam arabasına ayrılan 2 milyon TL’lik kaynakla, Girne
ve Mağusa’nın imar planlarını rahatlıkla hazırlanabileceğini söyledi.Soru: Son dönemde Zeytinlik’le başlayıp Girne’nin
geneliyle ilgili emirnameler ve imar planı konusunda yaşanan tartışmalar var.
Girne’de yaşanan esas sorun nedir? Girne neden bu noktaya geldi?Topcan Mesutoğlu: Girne, piyasanın yatırım yapmak için tercih ettiği iki önemli bölgeden
biridir, diğeri ise İskele boğazıdır. Özellikle eşdeğer mallara tapu verilmeye
başlandığı 86 yılından itibaren, insanların mülkiyet duygusu geliştikçe, Girne,
inşaat sektörünün tercih ettiği bir bölge olmaya başladı. Olası bir çözümde
garanti olarak görülmesi, en az riskli bölge olarak kabul edilmesi, doğası,
denizi, tarihi ve kültürel mirası ile fırsatlarının yüksek olması, Lefkoşa’ya
yakınlığı, Girne’yi piyasanın turizm ve konut yatırımları için tercih ettiği
bir bölge haline getirdi. 2015 verilerine göre, turizm sektöründe, toplam yatak
kapasitesinin %52-67’si Girne’dedir. Ülkenin toplam vergi gelirinin
yaklaşık %70-72’si Lefkoşa ve Girne’den toplanmaktadır.
Girne’yle
ilgili planlama çalışmaları 74 öncesine dayanır. 68-70 yıllarda Fransızların
hazırladığı, Karşıyaka’dan Bahçeli’ye kadar olan bölgeyi kapsayan bir planlama
çalışması vardı. Son günlerde konuşulan, “mavi”, “kahverengi”, “sarı”, “açık
yeşil”, “beyaz” bölge bu çalışmada çeşitli özellikteki farklı bölgelere verilen
renklerdir. Çalışmanın ana fikri turizmi teşvik etmekti. Bu çalışma, Kıbrıs
Cumhuriyeti hükümeti tarafından, 1972 yılında, Fasıl 96 Yollar ve Binaları
Düzenleme Yasası altında iki bildiri halinde yasallaştırılmıştı. Bunların ikisi
de imar planı değildi. Çünkü gelişmenin bir sınır içine toparlandığı
düzenlemeleri kapsamıyordu, imar planında olması gereken, ulaşım, altyapı,
eğitim, sağlık ve benzeri konulardaki düzenlemeleri içermiyordu. Tabi ki 70’li
yıllardaki anlayışlar, ekonomik etkenler, talepler, çevresel hassasiyetler
bugünkünden farklıydı.Bilindiği
gibi, 1963 sonrasında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin aldığı kararlar, mevzuat
düzenlemeleri Türk yönetimindeki bölgelerde geçerli kabul edilmiyor,
uygulanmıyordu. Bu nedenle, Fransızların planlama çalışmasına dayalı, 1972
yılında Fasıl 96 altında ilan edilen iki bölgeleme bildiri, ancak 80li yılların
ortasında Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak, yasal olarak uygulamaya
konuldu. 80li yılların ortasına kadar zaten inşaat faaliyeti çok azdı. “Beyaz
Bölge” ile ilgili imar düzenlemeleri kapsayan bildirinin uygulanması 92’ye
kadar sürdü. İmar Yasası’nın 1989 yürürlüğe girmesinin ardından, o dönemde
şehir plancısı olarak çalıştığım Şehir Planlama Dairesi’nde, Fransızların
çalışmasını da kapsayan alanın tamamı için imar planı hazırlaması tartışmaları
olmasına rağmen, o dönemdeki idare yasa ile “Koruma Alanı” ilan edilmiş olan
“Girne Limanı , Kalesi ve Çevresi”, “Eski Türk Mahallesi” için bir koruma
planı hazırlanmasına karar verdi. Aynı dönemde, Ülkesel Fizik Plan
çalışmalarına ve BM desteği ile hazırlanmış olan Lefkoşa İmar Plan’nın
yasallaştırılmasına yönelik planlama çalışmalarına da öncelik verildi. Koruma
planı çalışmalarının katılım süreçlerinde, daha geniş bir alan için plan
çalışması yapılması talebi gündeme geldi. Sadece korumanın yeterli olmayacağı,
beyaz bölgedeki yüksek yapılaşmanın koruma alanlarını olumsuz etkileyeceği
belirtildi. İnsan kaynağının ve bütçenin sınırlı olması nedeniyle, Girne
Belediyesi’nin katkısı ve işbirliği ile çalışma tüm beyaz bölgeye yayıldı. İşte
Girne’nin macerası böyle başladı. 93 yılında “Beyaz Bölge Emirnamesi”
çıkarıldı.
Aslında
emirnameler geçici planlama enstürmanlardır, iyi idarecilerin elinde, doğru
kullanılırlarsa çok önemli bir sübaptır. Emirnameler çıkarılır, ardından İmar
Planı hazırlanır ve planların yürürlüğe girmesiyle de emirnameler yürürlükten
kalkar. Ancak pratik öyle olmadı. Ne yazık ki, Lefkoşa İmar Planı ve Girne
Koruma Planı dışındaki planlama çalışmalarında bu enstrüman gerektiği gibi
uygulanmadı.“Radikal değişiklik 2010-2011’de”Soru: Girne’de 23 yıl yürürlükte olan bir
emirname var, “Beyaz Bölge Emirnamesi. Bu zaman zarfında ne gibi değişiklikler
yapıldı?
Topcan Mesutoğlu: Beyaz Bölge Emirnamesi’nin, Girne Koruma Çevre Planı’nı kapsayan bölge ile
ilgili kuralları, Girne Koruma Planı’nın yürürlüğe girmesi ile yürürlükten
kalktı, Beyaz Bölge’nin geri kalanında geçerli olmaya devam etti.
Emirname, farklı dönemlerde zümresel veya bireysel çıkarların baskısıyla
değişikliğe uğradı. Emirnameye ilk müdahale 95 yılında yapıldı. Neden? Bir
yerde bir otel yapılacaktı, kat sınırlaması bazı kesimler fazla buldu, daha
yüksek binaların yapılması, her yerin ticarete açılması, yapılaşma haklarının
artırılması istendi. Bu değişiklik talepleri nedeniyle, dairenin o dönemdeki
müdürünün görevden alınmasına kadar gidildi.
Girne’yi
bugünkü nefes alınamaz duruma getiren, siluetinin bozulmasına neden olan en
radikal değişiklik, 2010-2011 döneminde yapıldı. 1.5-2 yıl süren çalışmalar
sonunda geliştirilen tüm kurallar, 1-2 saatlik bir süre içinde, adeta bir
akıl tutulması ile 10 kat, 36 katlı binaların yapılabilmesine olanak sağlayan
duruma getirildi. Tabi bunları, kamu çıkarını dikkate alan, dengeleyen
çalışmalar olarak göremiyorum.——————–“15 yıllık sürede tüm Girne’nin planını yapabilmeliydik” Soru: Sanırım İmar Planı’nın olmamasından
dolayı, 2004’de yaşanan inşaat patlamasının sonuçlar bu kadar vahim oldu…
Topcan Mesutoğlu: İnşaat patlaması yaşanan 2004-2007 döneminde artık geç kalınmıştı.
Girne küçük bir kasabayken, ucu bucağı belli olmayan, içi içe geçmiş
yerleşimlerden oluşan bir Girne ortaya çıktı. Bugün Girne dediğimizde,
Karşıyaka’dan Bahçeli’ye kadar olan bölge algılanıyor. Artık Girne,
mekan, çevre ve yaşam kalitesi olarak her geçen gün daha da kötüye giden bir
kent haline gelmiştir. Aslında sadece Girne kentinde değil, dağın kuzeyinde
kalan tüm bölgede, çevre ve yaşam kalitesinin her geçen gün daha da
kötüleşmekte olduğunu yaşayarak görüyoruz. Oysa, İmar Yasası’nın çıktığı
1989’dan 2004’e kadar geçen 15 yıllık sürede, Girne’de kentin küçük bir alanı
ile uğraşmak yerine, tüm Girne’nin planını yapabilmeliydik. Yapabilmiş
olsaydık, 2004-2007 döneminde Girne’nin yaşadığı inşaat patlamasının sonuçları
bugünkü kadar vahim olmayacaktı.
Bu konudaki
sorumluluğun tamamını Şehir Planlama Dairesi’nin veya belediyelerin sırtına
yüklemek istemiyorum. Çünkü, geçmişten bugüne kadar Şehir Planlama Dairesi’nin bütçesinin
seyrini inceleyecek olursanız göreceksiniz ki, devletin daireye ayırdığı bütçe,
yıllarca bağlı olduğu bakanlığın bütçesinin ortalama %3’ü kadar olmuştur. Bunun
da %96-98 arasında değişen dilimi personel gideridir. Geriye kalanın %50’si
elektrik, ulaşım gibi giderlere ayrılmıştır. Kalan parayla da planlama hizmeti
vermesi beklenmiştir. Bu tür çalışmalar ciddi paralar ister. Bugüne kadar
daire, bu yapıyla, planlamayı ne kendisi doğrudan, ne de dışardan hizmet ve
danışmanlık alarak yapabilecek durumda olmuştur. Yeterli sayıda ve nitelikte
insan kaynağı eksikliği de vardı. Belediyelerin içinde bulunduğu durum ise
malum. Tabi ki “hiçbir mazeret, başarının yerini tutamaz”, doğrudur, ama bunlar
da somut gerçeklerdir. 2004 yılına gelinceye kadar, belediyelerle yine de çok
etkili ve sağlıklı işbirlikleri ile birçok çalışma yapıldı.“Her sıkışan emirnamede değişiklik yapma yoluna gitti”
Soru: Bugünkü tartışmalara konu
olan, 2007’de yürürlüğe giren Girne 2. Bölge Emirnamesi ne zaman, hangi
şhtiyaca dayalı olarak hazırlanmıştı?
Topcan Mesutoğlu: Beyaz Bölge dışındaki alanları kapsayan Girne 2’inci Bölge Kapsamlı
Emirnamesi, Girne’de izinlere aykırı otellerin ortaya çıktığı bir dönemde
yapıldı. Bazı otel inşaatları, aldıkları izinlere aykırı yapılmaktaydı. İnşaatlar
izne aykırı olarak devam etmesine karşın, ilgili hiçbir belediye veya
kaymakamlık, inşaatları mühürlemedi, durdurmadı veya hukuk yoluna
gitmedi. Şehir Planlama Dairesi o dönemde sadece tavsiye makamıydı. Zaman
içinde, “çare” üretilmesi talebi geldi. Yani kurallar öyle bir şekilde
düzenlenmeliydi ki otellerin durumu kurallara uygun hale getirilsin. Bu
otel inşaatları o dönemki kurallara uygun olarak yapılmadıkları için, hem
adaletsizlik, hem de bulundukları çevreye, kente külfet yarattılar. O dönemlerde
“zaten Girne’de inşaat patlaması aldı başını gidiyor, Girne’yi bir disiplin
altına almak zorundayız, diğer taraftan siyasilerin bu otelleri bir şekilde
yasal çerçeveye oturtma yönünde baskısı var” dendi. Bu iki durumu nasıl
birleştiririz diye düşünüldüğünde, Fasıl 96 altındaki Turizm Bildirisi ile bunu
yapmanın yasal olarak mümkün olmaması nedeniyle, tüm Girne’yi kapsayacak bir
emirname çıkarılması yoluna gidildi. Bu kapsamda, verilen izinlerden daha büyük
olarak inşa edilen otellerin yarattıkları külfeti tazmin edecek şekilde,
bulundukları çevrede veya kentte kamusal nitelikte bir nimet yaratma
zorunluluğu getirildi. Bu koşul, ilgili belediyenin de uygun göreceği ve
onaylayacağı, kanalizasyon, yol, kaldırım, park, sahil, yeşil alan
düzenlemesi veya buna benzer beldenin ortak kamusal ihtiyaçlarına yönelik
projeleri hayata geçirmeyi kapsıyordu. İyi niyetle yapılan bu düzenleme
kamuoyunda çok tepki aldı, af olarak görüldü.Bu
zorunlulukla ilgili kuralların uygulanması da tam hakkıyla yapılmadı.
Aslında yapılması gereken, bir taraftan hukuksal sürecin devam etmesi ve diğer
taraftan bu külfeti dengeleyen tazminat uygulamasının etkili ve kesin bir
şekilde uygulanmasıydı. Çıkan emirname de kabul görmedi, Şehir Planlama
Dairesi’nde teknik ekiplerce hazırlanan emirname alındı, başka yerlerde,
yetkili olmayan makamlarda değiştirilerek yeniden yazıldı ve o yürürlüğe kondu.
Bundan sonra da her sıkışan emirnamede değişiklik yapma yoluna gitti. Emirname
2007’den 2013’e kadar, 6 yılda defalarca değişiklik uğradı. Halbuki emirname
değiştirmek için enerji harcanacağına, Şehir Planlama Dairesi desteklenerek,
bütçe yaratılarak, gerekirse dışardan uzman danışman desteği sağlanarak İmar
Planı yapılabilirdi.Bugün artık,
o dönemde yaşanan deneyimden ders çıkarılarak aynı hatanın
tekrarlanmaması gerekir. Oysa görüyoruz ki, bugün de aynı mantıkla, emirname
değişikliğine gidiliyor. O dönemde kaçak inşaat yapıldı, yetkili makamlarca
durdurulmadı, mahkemeye taşınmadı, yıktırılmadı, “bu çok önemli bir yatırımdır”
deyip göz yumuldu. Bu sürekli göz yumanlar, teknik insanları baskı altına alıp,
emirnamelerde değişiklik yaparak kılıf hazırlanmasını sağladılar hep. Şimdi de,
“madem ki o zaman yapıldı, şimdi de yapılabilir” diye argümanlar ileri
sürüldüğünü duyuyoruz. Bu doğru bir tutum değildir.——————–“Bilimsellikten uzak değişiklikler yaptırmak doğru bir tavır değildir”Soru: Bugün de Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş
benzer şeyler söylüyor, “yatırıma ihtiyacımız var, yıktırma taraftarı değilim”
diyor.Topcan Mesutoğlu: Tabi ki yatırım yapılsın ama hukuka, bilime ve akla uygun yatırım. Eğer
burası bir hukuk devletiyse, bir kurallar manzumesi varsa, en tepeden en
aşağıya herkesin buna uyması gerekir. Siyasetçi politika üretmek için seçilir,
beğenelim ya da beğenmeyelim, karar üretme yetkisi onlardadır. Eğer bir
yatırımın desteklenmesi gerektiği ve kuralların buna elvermediği
kanaatindeyseniz, teknik elemanlarla oturup, katılım sürecini de çalıştırarak,
söz konusu yatırımın neden bu kadar kıymetli olduğunu bilimsel yaklaşımla
anlatırsınız, genel kabul gördükten sonra mevzuatı değiştirirsiniz. Ve tabi ki
değiştirdikten sonra bu yatırımın yolunu açarsınız. Sıradan insanlara, en basit
yasadışı uygulamaları için cezai yaptırım uygularken, bu tür anıtsal nitelikte
yasa dışılığı olan inşaatlara göz yumup, teknik insanları baskı altına alıp,
bilimsellikten uzak değişiklikler yaptırmak doğru bir tavır değildir. Bu tür
olaylar ne yazık ki, geçmiş yıllarda Lefkoşa’daki otellerde de yaşanmıştı.
Bu gibi
konuların bir bilimsel, bir de hukuksal yönü var. İyi idareler bu işi hukuk
içinde kalarak, bilime dayanarak, şeffaf bir şekilde yaparlar. Hem hukuk dışı
yapacaksınız, hem kapalı kapılar arkasında karar vereceksiniz, hem de bilimi
temsil eden teknik insanları baskı altına alacaksınız. Bu kabul edilebilir
değildir. Sadece belli bir zümreyi tatmin etmek için, iyi idarenin üç ilkesi
çiğnenmektedir. Münferit bir yatırımcının çıkarını kollayarak, büyük resmi
görmeden sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma yapamazsınız. Çünkü çevreyi
tahrip etmek kendi ayağınıza kurşun sıkmaktır.“İmar Planı yapmak hem teknik, hem de politik bir iştir”Soru: İmar Yasası altında planlar ve
emirnamelerin yürürlükte olduğu bölgeler Kuzey Kıbrıs’ın ne kadarıdır?Topcan Mesutoğlu: Yaklaşık %40’dır ne yazık ki. Şehircilikle ilgili planlar sadece
inşaatları, yapılaşmayı düzenlememektedir. Herhangi bir mekansal planlama 7
temel politika alanında düzenleme getirir. Bunlar, mülkiyet deseni, arazi
kullanım dağılımı, peyzaj, altyapı, ulaşım, yapılaşma ve bunların hangi
enstürmanlarla uygulanacağını ilişkin düzenlemelerdir . Ne yazık ki, bu ülkede
planlama pratiği bu yedi alanı kapsayacak şekilde yapılmıyor, sadece inşaat,
imar düzenlemesi olarak algılanıyor ve uygulanıyor.
İmar Planı yapmak
hem teknik, hem de politik bir iştir. Planı hazırlamak teknik bir iştir,
onaylamak ise demokrasilerde seçilmiş insanların işidir. Bu nedenledir ki,
teknik insanlarla siyasetçi arasında karşılıklı müzakere, işbirliği ve uzlaşı
sağlanması gerekir. Katılım süreçleri çok önemlidir. Çünkü teknik insanlar
toplum adına karar verme hakkına sahip değildirler. Planlama, topluma yönelik
bir hizmet olduğuna göre, bu hizmeti götüreceğiniz ve bundan etkilenecek
toplumum tüm kesimlerini katılım sürecine dahil etmek, yeterli zaman vermek
ve danışma sürecini kolaylaştırmak zorundasınız. Bu demokrasinin
gereğidir ve planların ortak akıl ve sorumluluk paylaşımı ile uygulanması için
şarttır.Soru: Son dönemde Girne’yle ilgili tartışmalı bir
katılım süreci var…
Topcan Mesutoğlu: İmar Yasası’na göre, emirname süreçlerinde halktan görüş alma yoktur.
Daha önce de söylediğim gibi emirnameler geçici bir süre için yapılan, sübap
niteliğinde düzenlemelerdir, ilk yardım niteliğindedir. Sonrasında gerçek
tedavi yani imar planı hazırlanırken, çeşitli aşamalarda danışma süreçleri
çalıştırılır. Yasada emirnamelerle ilgili bir danışma zorunluluğu olmamasına
karşın, İyi İdare Yasası’nın yürülüğe girmesinden bu yana emirnamelerle ilgili
her düzenleme ve değişiklikte de halkı bilgilendirme ve danışma yasal
zorunluluk haline gelmiştir. Soru: Sivil bir uyanış var. Vatandaşın ses
vermeye başlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Topcan Mesutoğlu: Keşke 2007’de 2. Bölge Emirnamesi çıkarken de kamuoyunun sesi bu kadar
güçlü çıksaydı, keşke o zaman bize, yapmamak için uğraştığımız değişiklikleri
yaptırmak için baskı yapılırken de, o değişiklikleri yapmamamız için, şimdiki
gibi bir hareket olsaydı.
Bence o
günlerle bu günler arasında iki önemli fark var. İyi İdare Yasası bu anlamda
çok önemli bir kilometre taşıdır. Örneğin, Bellpais Manastırı altında yapılan
arıtma tesisi konusu mahkemeye taşındı ve durduruldu, çünkü bu yasanın
öngördüğü halkın bilgilendirilmesi süreci yapılmamıştı. Bu önemli bir
kazanımdır. Sosyal medya artık çok daha etkilidir. Önceleri, insanlar
yakın çevrelerinden veya basından konuların yansıdığı kadarını öğrenirlerdi.
Şimdi herkes sosyal medyada herşeyi paylaşıyor, bu da sosyal medyada yayılıyor.
İdarenin, gelinen aşamada, artık toplumun tüm kesimlerini kapsayan, şeffaf
ve katılımcı süreçleri çok daha kolaylaştırıcı şekilde düzenlemesi
gerekir.——————–“Girne’deki katılım süreci yetersiz”Soru: Son dönemde yaşanan katılım süreci ne kadar
tatmin edicidir?Topcan Mesutoğlu: Bugün Girne’yle ilgili yaşanan katılım sürecini yetersiz buluyorum.
İdarenin tutumunu, etkili ve kolaylaştırıcı bulmuyorum. Sivil toplum kendi
içinde örgütlendi ama daha etkili olabilmesi için, bence hukuk yoluna gidilmesi
gerekiyor. İmar Yasası’na göre, idarenin, suç olarak tanımlanan herhangi
bir faaliyete göz yumması da ayrı bir suçtur. Hukuk yoluna gidilip, bu şekilde
göz yummaya yönelik emsal kararlar yaratılmalıdır. Geçmişte yaşananlardan ders
alıp, aynı hataların tekrarlamamak gerekiyor.
Sosyal
medyada, gazetelerde okuduğumdan anlayadığım kadarıyla, planlanan değişiklikler
gerçekleşirse, özellikle kıyılarda, çevre ve yaşam kalitesini bozacak çok daha
yoğun ve yüksek yapılaşmanın önü açılmış olacaktır. Bu şekilde Ülkesel Fizik
Plan Stratejileri, İmar Planı çalışmaları, iyi idarenin gerekleri ayaklar
altına alınmış olacak. “27 yıllık planlama pratiğimiz başarılı değil”Soru: İmar Planı kurtuluş gibi görülüyor. İmar
Planı’nın hazırlanması Girne’yi kurtarır mı?Topcan Mesutoğlu: İmar planları tabii ki gereklidir. Ülkesel Fizik Plan’da
programlandığı gibi tüm yerleşimlerimizin planlara kavuşturulması gerekir. Öte
yandan, 27 yıllık planlama pratiğimiz başarılıdır diyemeyeceğim maalesef.
Ülkenin tek imar planı olan Lefkoşa İmar Planı’nın başına, Girne’deki
emirnamelerin başına gelenin aynısı, hata fazlası gelmiştir. 27 yıllık deneyim,
emirname veya imar planı olması arasında, bir takım çevrelerin zümresel veya
bireysel çıkarlarını maksimize etmek amacı ve siyaset aracılığıyla tahakkümle
istediğini yaptırma bakımından hiç bir fark olmadığını göstermiştir. Bunu
önleyecek düzenlemelerin getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hiç şüphesiz
planlar, herhangi bir geçici düzenlemeden daha üstündür. Ancak her derde de
çare değildir. Plan yapmak, sadece yapılaşmayı, imar kurallarını düzenlemek değildir.
Planlar, nerede neyin, hangi büyüklükte yapılacağını düzenler ama ama bunun
yanında ne kadar nüfusun hangi bölgede yer alacağını, eğitimin, sağlığın, yeşil
alanların, yolların, altyapının nerede, ne kadar olması gerektiğini de
belirler. Bu yönüyle de bakanlıklar ve belediyeler için bir yatırım ve bütçe
rehberidir. İyi idarenin olduğu yerlerde, gerek yerel yönetimler, gerekse
merkezi yönetimler, yatırım programlarını ve bütçelerini, planlarda öngörülen
politika ve programlara göre şekilledirirler. Plan yapmakla da iş bitmez.
Planlamanın 5 “P”si vardır; “politika”, “plan”, “program”, “proje”, “para”.
Bunlardan herhangi birinin eksik olması durumunda planlamadan söz edilemez. Ne
yazık ki, bizde böyle değildir. Buralarda programsız planlar, parasız projeler,
plansız, programsız, projesiz bütçeler, yerleşik yönetim anlayışının en
önemli özelliğidir. O yüzden tek başına bir imar planının Girne’yi
kurtaracağı beklentisini, mevcut koşullarda fazla iyimser buluyorum.Herhangi bir
yasanın, planın veya emirnamenin bilime, akla, hukuka uygun olarak
uygulanabilmesi için öncelikle zihniyet değişikliği gerekir. İyi bir idarenin
elinde, yürürlükteki İmar Yasası ve hatta 1946’dan kalma Fasıl 96’yla bile son
derece iyi işler çıkarılabilir. Öte yandan kötü bir idarenin elinde, en iyi
planı bile çıkarsanız, doğru uygulanmazsa, sonuç yine iyi olmaz. Lefkoşa‘da bir
imar planı vardır ama Lefkoşa’da durum daha iyi değildir. Bu imar
planının kötü olmasından değil, imar planının iyi uygulanmamasından, rehber
olarak kullanılmamasındandır.——————–“2 milyon TL ile Girne ve Mağusa’nın imar planları hazırlanabilirdi”
Girne, Lefkoşa’yla birlikte ekonominin amiral gemisidir. Bu durum bir yandan
özellikle Girne’nin taşıma kapasitesinin çok üstünde bir yük oluştururken,
öte yandan diğer bölgelerin rekabet edebilirliğini engellemektedir. Uzun ve
zorlu bir yolculuğun sonunda tamamlanarak, Haziran 2015’te Bakanlar Kurulu
tarafından onaylanan Ülkesel Fizik Planı var. Bu planın ana stratejisi,
yatırımlar için ülkenin yeni başka bölgelerini teşvik ederek, cazip kılarak bu
durumu dengelemektir. Yapılması gereken, Girne ile Mağusa-İskele bölgesinin,
Ülkesel Fizik Planı ile uyumlu imar planlarının ivedi ve paralel olarak
hazırlanmasıdır. Hükümetlerin hukuku ve teknik insanları zorlayarak, belli
zümre ve kişileri destekleyici adımlar atmak yerine, enerjisini, zamanını ve
kaynaklarını bu çalışmaların yapılması için kullanması gerekir. Örneğin 17
makam arabasına ayrılan 2 milyon TL’lik kaynakla, Girne ve Mağusa’nın imar
planları rahatlıkla hazırlanabilirdi.


En güncel haberlere erişmek için mail listemize abone olun

Listeleri Karşılaştır